Sokrates, Antikçağ’ın en önemli ahlak filozoflarından biridir. Onu felsefe tarihinde bu denli önemli kılan temel unsur, ahlaki önermelerini yalnızca teorik düzeyde dile getirmekle yetinmeyip, bu ilkeleri kendi yaşamının merkezine yerleştirmiş olmasıdır. Öyle ki, bu uğurda canını ortaya koymaktan dahi çekinmemiştir. Sokrates’in felsefi sorgulamalarında üzerinde önemle durduğu konulardan biri de “doğru eylemin mahiyeti” olmuştur. Bu bağlamda Sokrates, şu temel soruları sorar: “Doğru eylem nedir? Doğruluğu nasıl belirlenir?”
Platon’un Euthydemos adlı diyaloğunda geçen kısa bir sorgulama sahnesi, bu soruların sınırlarının çarpıcı biçimde değerlendirilmesine olanak tanır. Bu pasajda Uthydemos, çoğu insanın ilk anda düşüneceği üzere, “aldatıcı olanın ahlaksız olduğu” yönünde bir sav ortaya koyar. Bu önerme ilk bakışta makul görünse de oldukça basit ve yüzeyseldir. Ancak Sokrates, bu savı derinlemesine irdeleyerek Uthydemos’u beklemediği bir sonuçla karşı karşıya bırakır. Ona şu karşı soruyu yöneltir: “Bir arkadaşının intihar etmesini engellemek amacıyla onun bıçağını gizlice almak, aldatıcı ama ahlaki bir davranış olmaz mı?”

Bu soruya verilen cevap gayet nettir: “Elbette olur.” Bu senaryo, bazı aldatıcı eylemlerin yalnızca gayriahlaki olmamakla kalmayıp, tersine ahlaki nitelik de taşıyabileceğini ortaya koymaktadır. Bu örnek, epistemolojik bir çözümlemeden çok, etik bir değerlendirme bağlamında ele alınmalıdır. Tartışmanın temeli, niyetin ahlaki eylemler üzerindeki belirleyici rolüdür. Nitekim Sokrates’in sorusu şu şekilde yeniden formüle edilebilir: “Eğer bir eylemin amacı kurtarıcı ise, bu eylemin yöntemi aldatıcı dahi olsa, yine de ahlaki sayılabilir mi?” Bu durumda, eylemin biçimi değil, arkasındaki niyet ahlaki değeri belirler hâle gelir.
Her ne kadar bu yaklaşım ilk bakışta etik göreliliği (rölatif ahlak anlayışını) savunuyor gibi görünse de, Sokrates’in düşüncesi bu bağlamda farklıdır. O, evrensel bir ahlaki gelişimin mümkün olduğunu savunur; dolayısıyla ahlakın tümüyle göreli olduğunu ileri sürmek Sokrates’in temel felsefi tutumuna aykırıdır. Bu sorgulamanın amacı, değer yargılarının mutlak ve değişmez olarak kabul edilmesinden önce, onların her zaman akıl süzgecinden geçirilmesi ve niyetle sentezlenmesi gerektiğini vurgulamaktır.
Sonuç olarak, Euthydemos diyaloğunda ele alınan bu mesele, ahlakın katı ve dogmatik kurallar üzerinden değil; niyet, sezgi ve akıl yürütme temelinde değerlendirilmesi gerektiğini göstermektedir. Sokrates’in ahlaki eylemlerin yalnızca dışsal biçimleriyle değil, içsel boyutlarıyla da ilgilenmesi, onun ahlak felsefesi alanındaki kalıcı önemini açıkça ortaya koyar. Nitekim onun gündeme getirdiği bu tarz etik sorunsallar, günümüzde de ahlak felsefesinin temel tartışma başlıklarından biri olmaya devam etmektedir.